SENİ UNUTMADIM ÖĞRETMENİM

SENİ UNUTMADIM ÖĞRETMENİM

5 Haziran 2018 Kapalı Yazar: admin

SENİ UNUTMADIM ÖĞRETMENİM

Öğretmenlik mesleğinin önemi tüm toplumlarca kabul edilmektedir. Bu önemseyişin oluşmasında sosyal, ekonomik, kültürel ve hatta teolojik temeller bulunmaktadır. İlk çağlardan beri insanoğlu kendisine bir şeyler öğreterek öncelikle yaşamlarının idamesini kolaylaştıran ve sonraları ise aydınlanmasında ve evreni anlama ve algılama çabasına destek olanlara karşı bir teveccüh ve saygı beslemiştir. İnsanoğlunun bilme, öğrenme ihtiyacı onu çeşitli arayışlara itmiş öncelikle kendi kendine bu ihtiyacı karşılama daha sonra da “bilen” kişilerden yararlanma yoluna itmiştir. İnsanoğlunun bilen bilmeyen ilişkisi bilen kişinin kazanımları bilmeyen kişinin bilmeye dönük motivasyonunu artırmış ve zamanla bu ilişki doğal bağlamda öğrenen öğreten boyutuna daha sonra da kurumsal yapılarda öğrenci-öğretmen ilişkisi şeklinde gerçekleşmiştir.

Toplayıcılık ve avcılık dönemlerinde yaşamda kalabilmek için insanoğlu çeşitli aletler geliştirmiş ve bu aletlerin nasıl kullanılacağını birbirine öğretmiştir. Bu aktarım sürecinin hayati bir özellik taşıması, bir süre sonra başka ve farklı alanlarda gelişmeleri doğurmuştur. Bilen kişinin bilmeyenlere bilgi ve beceri aktarması toplumsal yaşamda olduğu kadar, aile yapısında da görülmektedir.

Günümüzde “aile bir okuldur” anlayışının temeli de bu dönemlere değin götürülebilir. Anne ve babanın kendi çocuklarına yaşama dair bilgi ve beceri aktarması, yaşamın idamesinde ve kuralların öğretilmesinde ilk öğretmenler ebeveynlerdir. İnsanoğlunun bilgi karşısındaki bu dual yapısı (bilgili-bilgisiz)ilk etapta yaşama dönük olmuş daha sonra da din bağlamında oluşmuştur. İlkel toplumlardan itibaren dini merasimleri yöneten kişilerin dini kural ve öğretiler ile ritüelleri diğerlerine aktarması bağlamında oluşan öğreten-öğrenen ilişkisi öğretmenlik mesleğinin aynı zamanda teolojik kısmen de kutsal yönünü oluşturmaktadır. İnsanın kutsalla olan ilişkisi bağlamında din adamlarının öğretici rolü tüm toplumlarca kabul edilmiştir.

Pagan toplumlardan semavi dinlere bu hep böyle devam etmiştir. Bireylerin yaşamlarında iz bırakan önemli kişilerin başında öğretmenleri gelir. Öğretmen o kadar önemlidir ki eğitim yaşamının devamına ve niteliğine etki yapar. Bu etki çok uzun erimlidir ki bireyler yaşamları boyunca bunu unutmazlar ve öğretmenlerini çeşitli vesilelerle anarlar. Bu anma tarihin ilk yazılı metinleri olan Sümer kil tabletlerine kadar uzanır.

Bir Sümerli öğrenci öğretmeninin yaptıklarını anlatır kil tabletinde, Eski Mısır papirüslerinde da öğretmenlerin anlatıldığı anekdotlar bulunur. Eski Mısırda öğrenciler bu ilk mabet mekteplerinde okuma ve yazmayı öğrendikten sonra, gittikleri yerlerden öğretmenlerine hitaben de daima mektuplar yazarak durumlarını bildirmişler ve etraflarında olan biteni havadis kabilinden aydetmişlerdir. Bu aynı zamanda öğretmene verilen önemi de gösterir. Eski Hind kültüründe bir söz bu saygıyı bize gösterir “İlk selamımı kime vermem gerektiği konusunda içinden çıkılmaz bir durum içindeyim: Öğretmen mi yoksa Tanrı mı. Beni Tanrı’yı bilmem konusunda aracılık edecek kişi olan öğretmeni seçmeliyim.” Aynı şekilde İbrani kültürde de bir atasözü bu önemin ve saygının ne kadar üst düzeyde olduğunu göstermektedir; ”Babanız ve öğretmeniniz size muhtaç olursa evvela öğretmeninize yardım ediniz. Babanız size ancak bu dünya için yaşam verebildi; oysa öğretmeniniz sizi gelecek bir evren için yetiştirdi” (Binbaşıoğlu,1982,15). Budist Çin’de de öğretmen, kutsal bir varlık olarak görülürdü. Öğretmene gösterilen saygı, ölünceye kadar devam ederdi. Hatta bayramlarda en yaşlı öğretmen adına kurban kesmek bir adettir. Çinlilerin önemli pedagoglarından Lâotze, “insanlar arasına iyiliği ve fazileti telkin edenler bilhassa öğretmenler” olması gerektiğini söyler. Öğretmen hayırsever olmalı, sözleri aydın bulunmalı, ruhunda insana karşı daima sevgi taşımalı ve öğreteceği şeylerde kanaat sahibi olmalıdır. Lâo-tze’ye göre, bir mesele hakkında kanaati olmadan öğretmek başarısızlık ve fikirlerde karışıklık meydana getirir (Kanad, 1948,38). İlkçağ medeniyetlerinde eğitim ve öğretmenin önemi tüm medeniyetlerde ön plana alınmıştır. Öyle ki bazı medeniyetlerde öğretmene Tanrı’nın oğlu gözü ile bakılan krala ve peygamberlere gösterilen derecede ya da buna yakın bir saygı gösterilirdi

  1. 1. Yumuşak huylu ve sabırlı öğretmen niteliği ve öğrenmenin insan yaşamındaki önemi ve bu işi yapanlara saygı ve hürmet gösterme daha sonraki çağlarda ortaya çıkan eğitim anlayışının temellerini atmıştır. Platon’un “ Öğretmenlik her şeyden evvel bir Tanrı sanatıdır.” İfadesini vurgularken elbette sevgiyi kendine felsefe edinmiş hocası Sokrates’ten ilham almıştır. Bu önemseyiş Roma’da etki bulmuş büyük düşünür Seneca, öğretmenin orta derecede liyakatli olması çok zararlı bulur. Bunun aksine olarak öğretmenler mümkün mertebe iyi ve mahir insanlar olmalıdır. Çünkü orta dereceli veya kötü öğretmenler çocukların eğitiminde istenilen başarıyı gösteremezler; onların kötü alışkanlıklar elde etmelerine sebep olurlar. Sonradan gelecek olan iyi öğretmenler ise kötü alışkanlıkları gidermek ve yerine yenilerini aşılamak için son derece fazla çalışmak ve yorulmak zorunda kalırlar
  2. 2. Ortaçağ Avrupa’sında ise öğretmen din adamı profili görülmektedir. Kiliseler

okul biçiminde, manastırlar yatılı okullar olarak kullanılmaktadır. Buralarda terbiye aracı olarak ceza kullanılmaktadır. Bu anlayış, uzun bir süre cezanın eğitimde meşru olduğu anlamına gelecektir. Bu dönemde bedene

1   Giorgio Vasari’nin ifadesi de bu yargıyı desteklemektedir; “Sanırım bu konuyu dikkatle

inceleyen herkes benimle aynı sonuca varır: Sanatın kaynağı doğanın kendisidir, bu güzel

yaratım ile Dünya bize ilk modeli vermiştir ve ilk öğretmen de bizi diğer hayvanlardan

üstün yaratan ilahi zekâdır, yani Tanrı’dır.”

2   Dersler, Roma’da Atina’dan daha erken saatlerde başlardı. Bu sebeple Romalılar, okul öğretmenlerine mizah yollu, gecenin sulh ve sükûnetini çalan insanlar, diye takılırlardı. Roma

öğretmenlerinden istenenleri Juvenal şöyle özetliyor: Gramerin bütün kurallarından haberi

olacak. Ayrıca, tarih bilecek ve bütün yazarları ezbere bilecek. Şair Virgil’in bahsettiği Kral

Anchemolus’un üvey annesinin adını söyleyebilecekti!.. (Öymen, 1969, 48).

dönük farklı cezalar (aç bırakma, kırbaçlanma, hapis vb)verilerek çocuğun kendi içindeki nefsi ile mücadelesi sağlanırdı. Ders kitabı kullanmayan öğretmenler her türlü bilgiyi “belleme” yoluyla dimağlara yerleştirmekle görevliydiler. Genel olarak öğretim işi zor ve yavaş ilerlemekteydi Bu zorluk okullarda öğretmenler tarafından uygulanan sıkı disiplin ile büsbütün zorlaştırılmaktaydı. Öğretmen öğrencilerinin isteklerini yerine getirmedikleri durumlarda cezaya başvurmakta tereddüt etmemektedir. Ayrıca dinlenme ve oyun için ayrılan zaman da çok kısadır. Aynı dönemler de İslam dünyasında “Peygamberlerin veresesi (mirasçısı) âlimlerdir” anlayışı ile Hz. Muhammedin (sav) örnek öğretmenliği görülmektedir.

İslâm tarihinde ilk açılan eğitim ve öğretim kurumu Hz. Muhammed’in (sav) bizzat inşasında çalıştığı ve öğretmenliğini yaptığı ilk yatılı okul olan Suffa’dır.  3   Oldukça fakir olan ve diğer sahabelerin yardımıyla geçinen ve düzenli bir eğitim-öğretim faaliyetine tâbi tutulan bu öğrencilerin öğretmeni Hz.Muhammed (sav)’dir. O’na çeşitli sorular sorarak birçok meselenin aydınlanmasını sağlamışlardır. Diğer sahabelerinde öğretmenlik yaptığı Suffa okulunda Hz. Muhammed (sav) onların ücret almamalarını hediye kabul etmemelerini ve yalnız Allah rızası için vazifelerine devam etmelerini istiyordu (Baktır, 1984,39-42). Bu uygulama daha sonra İslam eğitim öğretim tarihinde öğretmenlerin ücret alıp almamaları gerektiği huşunda önemli bir nokta olacaktır. Görüldüğü gibi öğretmenlik mesleğinin tarihin ilk ve orta dönemlerdeki önemi günümüzde de görülmekte ancak bu önemseyiş bazen de göreli olmaktadır.

Ancak devam eden öğretmenlerin bireylerin yaşamlarındaki izleridir ki bu eseri ortaya çıkartma amacımızda budur. Bu eserde 1960-1980 dönemlerinde öğrenci olan ve şu anda öğretmenlik eğitimi alan öğrencilerimin ebeveynleri kendi eğitsel yaşamlarında öğretmenlerini hatırladılar ve onlara bir mektup yazdılar

  1. 4. Bu dönem Türkiye’nin en çalkantılı zamanlarıdır. Hızla farklılaşan toplum yapısı bağlamında değişim yüzünü her alanda kendini göstermiş, günlük yaşamdan, politik yaşama çok hızlı evriliş, aynı zamanda bir o kadar da üzüntülü olaylara da tanıklık etmiştir. Bu dönem “çalkantılı yıllar” olarak adlandırılır ki yaşamda kalmak kadar öğrenci olmakta zordur. Bu dönem sıkıntılı ama bir o kadar da ironiktir. Marshall yardımı ile okullara dağıtılan çuvalların üzerinde kartal resmini

3   Burada eğitim görenlere Ashab-ı Suffa denir. Hz. Muhammed (sav), Medine’ye hicretten hemen sonra giriştiği mescit inşası sırasında bir eğitim-öğretim kurumuna olan ihtiyacı gözden kaçırmamış ve mescidin bitişiğinde yapılan bir bölümü bu işe tahsis etmiştir. Bulundukları kabile ve topluluklar içinde İslam’ı yaşama imkânına sahip olamadıkları için Arap Yarımadasının çeşitli yerlerinden Medine’ye hicret edenler ve bekâr olup herhangi bir yurt-yuva edinemeyenler burada barındırılmıştır.

4   Mektup yazma günümüzde 140 karakter ile meramını anlatan bir toplumda birçok kişiye

romantik geldi. Biz Türkler yazı yazmaktan hoşlanmıyoruz ama yazmaya başlayınca da en

yalın duyguları çok çarpıcı şekilde ifade edebiliyoruz. gördüler ve U.S.A. harflerini okudular. Bunlar süt tozları çuvallarıydı. Evde gerçek süt varken okulda sıraya girip sıcak suya Amerikan süt tozu dökerek içtiler ya da öğretmene çaktırmadan dışarıya döktüler. Bu süt tozları ile kek yapanda oldu kireç zannedip duvara sürende… Halim Öztoprak bu dönemin uygulamalarını şöyle anlatır; “Amerikan yardımı diğer bir adıyla “Marşal yardımı’’ altında ABD Türkiye’ deki ilkokullara gıda yardımı göndermekteydi. Amerika okyanuslar ötesinden neden bu yardımı Türk çocuklarına gönderiyordu? Çocuk olduğumuz için bunun nedenini öğretmenimize sormak hiç aklımıza gelmedi. Çarşamba günü okulun tüm sınıfları dışarı çıkarılır sıraya dizilir ve her öğrenci cebin- den bardağını çıkarır sırasını beklerdi. Hayal meyal hatırlıyorum süt tozu paketlerinin üzerinde ABD’nin bayrak ve amblemi bulunmaktaydı. Rutin bir şekilde sütlerimizi yutkuna yutkuna içerdik, içemeyen midesi bulanan öğrenciler önümüzdeki haftaya iki katı içmek mecburiyetindeydi. İçmeme gibi bir lüksümüz yoktu, çünkü öğretmen içmeyenlerin ismini bir kâğıda yazıyordu. Hülasa beslenme raporu öğretmen tarafından bir üst kademeye raporla bildiriliyordu. Yine haftanın Cuma günleri de üzerinde USA. yazılı ve Amerikan bayraklı un çuvalları; sırayla haftada bir öğrenci velisi veya annesi

tarafından ‘’Somun ekmek”yapılır ve yine USA markalı yağlardan üzerine sürülerek öğrencilere dağıtılırdı. Bizler öyle tatlı yerdik ki değmeyin keyfimize.

—İleriki yıllarda büyüdüğümde kimse bana! Amerika kötü dedirttiremezdi. Çünkü Amerika benim gözümde sempatik yardım sever, fakir ülkelere yardım eden kucak açan, şefkat dağıtan bir ülkeydi.”

Siyah önlüklü üç numara alabulus traşlı, örgülü saçlı öğrenciler mektuplarında o kadar ilginç anekdotlar verdiler ki, aradan onlarca yıl geçmesine rağmen öğretmenlerinin onlara söylediği güzel sözleri, aferinleri, yaşattıkları mutlulukları çok net hatırladılar. Ama unutmayalım onlar “Eti Senin Kemiği Benim”, “ Öğretmenin Vurduğu Yerde Gül Biter” sözleri ile okula başladılar. Öğretmenlerini görünce hazırolda beklediler. Dayak atan, kızan, ilgilenmeyen, küçümseyen ve hatta küfür eden öğretmenleri de ne yazık ki hatırladılar. Bu eserin yazarı mektupların sahipleridir ve akademik bir çalışmadan ziyade tanıklıkları gün yüzüne çıkartma amaçlıdır. Bu dizinin ilk çalışması olan “Seni Unutmadım Öğretmenim” çalışması bazı kıymetleri kendinden menkul akademik fukaralar tarafından yanlış algılandı ve öğrenci çalışmaları basıldı şeklinde ifadeler kullanıldı. Oysa derleyen olarak bizler çalışmada yer almıştık. Türk bilim dünyasında böylesine akademik unvanları kendilerin – den büyük insanlar var oldukça onları da anlatan mektuplar mutlaka bir gün yazılacaktır.

 

Doç. Dr. Levent ERASLAN

Dr. Mehmet BİREKUL

 

Mayıs, 2018

 

Total Page Visits: 11910 - Today Page Visits: 1